Ailemi ziyaret etmek için geldiğim
Samsun'da, ‘Yeni Türkiye’nin istiklal mücadelesinin lideri'nin mitingi
olunca, annemin yedi sülaleyi kapsayan kombine küfür ve beddualarına rağmen ne
varmış, bir gideyim göreyim dedim. Akşama da 1986’nın rövanşı değil de
tekrarı olacağını umduğum Arjantin-Belçika maçı olduğundan kara kara
düşünüyordum ki imdadıma ‘paralel yağmur duası lobisi’ yetişti. Samsun bugün
yağmurluydu, mitinge katılanlar erkenden alanı terk etmeye başlayınca, Tayyip
de kısa kesti, ben de maça yetişebildim. Messi’den şöyle bir Maradona
performansı bekliyorum.
Sanki vatan düşman
işgali altındaymış gibi, sanki 12 yıldır bu ülkeyi yönetenler kendileri
değilmiş gibi, bir garip, anlam veremediğim şekilde istiklal mücadelesine
kaptırmışlar kendilerini. Neyi, kimden kurtarıyorlar acaba? Önce Samsun,
ardından Erzurum. Ben de Bandırma Vapuru ile gelecek diye bekledim haklı
olarak.
Samsun'a çıkan çıkmış bir kere, sür eşeği Niğde'ye |
Sakın ola ki, akp mitingine giden,
küpeyi neden taktığını değil de miting öncesi neden çıkardığını açıklayan, akp’lileri
cahiliye döneminden kalma, teknoloji nedir bilmeyen kişiler olarak anlatan, uzaydan
geldiğini düşündüğüm şarapçı peynirciyle karıştırmayın. O kişinin yazısı burada. Oysa aynı gün, Okan hem akp hem
de hdp mitingine gitmiş ve fantastik bir yazı yazmıştı. O da burada. Cüneyt Özdemir kendi iç
dünyasını ortaya çıkaran yazıyı gazlayınca, bizim zavallı Okan’ın yazısının
lafı dahi edilmedi. Neyse gelelim günün mitingine.
Bir kere televizyonlardan göründüğünün aksine coşkudan eser yoktu. İnsanlarda bir siyasi
miting havasından daha çok, ailesinin lunaparka getirdiği çocukların heyecanı
gibi bir şey vardı. Herkesin çakma Obama logolu şapka alabilmek için koşuşturduğunu
görünce, yaşımı, kariyerimi ve dünya görüşümü unutuverdim ve derhal ben de beleş
dağıtılan şapkalardan almaya koştum. Gencin biri aracın üzerine çıkmış, aşağıda
kendinden çok daha yaşlı insanlara ‘vermiyorum dağılın’ diye kızıp bağırıyordu.
Memlekete yeni döndüğümden, genç bir adamın, babası dedesi yaşındakilere böyle
bağırmasını yadırgayacaktım ki, aklıma tekmeci Yusuf Yerkel geldi, gelmişini geçmişini bir güzel yad ettim. O sırada bazıları, kafalarına ikişer üçer şapka takanları işaret ederek,
‘beleş malı bulunca atlar bunlar’ diyerek özeleştiri yapıyordu.
beleş şapka gerginliği |
Henüz Tayyip Erdoğan gelmemişti ve
amigoluk görevine soyunmuş biri, sahneden ‘bütün kadınlar Recep, bütün erkekler
Tayyip, sonra bütün kadınlar tekrar Erdoğan diye bağıracaklar’ diye bir çeşit ‘kapalı
karşıla’ tarzı tribün organizasyonuna girişmişti. Bir tek meydanı güm güm
inletecek ramazan davulu eksikti. Amigo coşmuştu, belki de Samsunspor’un
taraftar gruplarından Şirinler ya da Derebahçeli Çılgınlar’dan bir teklif
bekliyordu. Oysa meydandaki kalabalığın %99’u erkek olunca, erkek-kadın karşılıklı
tezahürat işi yalan oldu. Kadınlar oy verme zamanı beliriyor sanırım. Daha sonra ise amigo, amigoluğu bırakarak eller
havayacı Fatih Ürekliğe soyundu ve ‘haydi
bayraklar havaya’ diye milleti gazlamaya çalıştı.
kadınsız hava sahası |
Sonrasında ise yakın çevresi tarafından ‘patron’,
‘beyefendi’ gibi mafyavari isimlerle anılan, cumhurun reisi mi yoksa ‘reyiz’ mi
olmak istediği muallak, yeni Türkiye’nin istiklal mücadelesinin değil de, bana göre, kendi ve ailesinin istikbal mücadelesinin lideri sahne
aldı. Önce bir kefenlerimizi giydik, şöyle
mağduruz, böyle mağduruzdan girdi. Daha sonra, Türkiye’nin demokrasi tarihi maalesef postalın
gölgesinde kaldığından o da vur abalıya diyerek anlattığı anekdotlarla askere
yüklendi. Yiğit olsa, yiğidi öldür hakkını ver diyeceğim, ama ben yine de
hakkını vereyim. 2007’de Abdullah Gül’ün seçilememesi için yapılan
katakullileri, Samsunlu olduğuna vurgu yapa yapa anlattığı Ali Fuat Başgil’in 1961’de
cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesine yönelik asker tehditlerinden bahsetti.
Bir de, ne kadarı gerçek bilemiyorum, 10 Kasım 1938’in hemen ertesi 11 Kasım’da
askerlerin ‘ya İsmet Paşa’yı cumhurbaşkanı yapın, ya da meclisi başınıza
yıkarız’ tehditlerini anlatıp, İsmet İnönü'yü yuhlatmayı es geçmedi. Koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derlermiş, bu da o hesap, askere karşı demokrat oluyorlar işte.
Sonra geçtik ‘biz’ ve ‘onlar’ safhasına.
Biz milletin tarafındayız, onlar devletin; biz demokratız, onlar darbeci; biz
halkın hizmetkarıyız, onlar efendisi vs…Sürekli kendisinin sayesinde halkın
doğrudan doğruya cumhurbaşkanını seçeceğine vurgu yaptı, millet de millet dedi,
oysa benim aklımdan darbecilerin koyduğu, kendisinin de gayet güzel devam
ettirdiği %10 barajı geçiyordu.
hani beraber yürüyorduk yağan yağmurda??? |
Belki 45 dakika ancak geçmişti, ancak
yağmur atınca, zaten coşkusu sıfırlanmış kalabalık akın akın meydanı terk etti.
Bunun üzerine son kez çok cılız bir ‘beraber yürüdük biz bu yollarda’ çekildi
ve miting sona erdi. Ben de Arjantin-Belçika maçına yetişeceğimin sevinciyle
mutlu şekilde evime döndüm.
![]() |
Uzun adama lgbt desteği |
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder